Hıçkırmakla Haykırmak Arası

-
Aa
+
a
a
a

Özge Dayan

İçinde yaşadığımız kargaşa çağında sanat kavramı da büyük bir değişime uğramış durumda. Hayata dair her şeyin sanat olarak kabul edildiği bir dönemde neyin gerçekten sanat eseri, neyin gerçek hayat olduğu pek de net seçilemiyor.

Hayatın bu denli değiştiği karmakarışık günlerde, insana insanca olanı tekrar hatırlatan belki de en köklü sanat hala ‘Tiyatro’. Kafamız son derece karışık. Birbirimize karşı toleranslarımız azaldıkça yalnızlığımız o kadar artıyor. Bu yalnızlıkla koyun koyuna yaşamaya alıştıkça da öteki’ne karşı daha dayanılmaz bir kin duyar oluyoruz. İşte pek de iç açıcı olmayan bu 21. yüzyıl tablosu içinde; insan için kabuğunu kırabildiği ve tüm camları, ötekine rağmen açmaya cesaret edebildiği tek yer hala ‘Sahne’.

Geçtiğimiz hafta içinde pek çok yayınevi, tiyatro alanında ülkemizde yaşanan büyük bir boşluğu kapatabilecek denli önemli eserler yayınladı. Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan Metin And’ın “Ritüelden Drama Kerbela – Muharrem – Ta’ziye”, Mitos Boyut tarafından yayımlanan Esen Çamurdan’ın “Hıçkırmakla Haykırmak Arası - Sabahattin Kudret Aksal Oyunlarını Bir Okuma Denemesi”, yine Mitos Boyut tarafından yayımlanan Özen Yula’nın; “Gayri Resmi Hurrem, Sahibinden Kiralık ve Yakındoğu’da Emanet” isimli oyunları, Yapı Kredi Yayınları Tarafından yayımlanan “Euginio Barba ve Nicola Savarese’nin ‘Oyunculuğun Gizli Sanatı – Tiyatro Antropolojisi Sözlüğü” isimli çalışmaları ve alt-kitap'ta yayımlanan Fakiye Özsoysal’ın “Tiyatro Metinlerini Alımlama ve Metin Stratejileri” adlı incelemesi bunlardan bir kaçı.

Bu seçki içinde şimdilik sadece Esen Çamurdan’ın, Türk tiyatro tarihi içinde çok önemli yeri olan bir ustanın, Sabahattin Kudret Aksal’ın eserleri üzerine yazdığı incelemesi, “Hıçkırmakla Haykırmak Arası – Sabahattin Kudret Aksal Oyunlarını Bir Okuma Denemesi”nin altını çiziyoruz; yazarının sözleriyle...

Sabahattin Kudret Aksal; 1920 yılında İstanbul’da doğdu. Hukuk eğitimini yarıda bırakarak 1938 sonunda İÜEF Felsefe Bölümüne girdi. Aksal 19 Nisan 1993 yılında aramızdan ayrılana dek pek çok şiir, öykü ve oyun yazdı. Türk edebiyatına kattığı nitelikli eserlerin ardından, Esen Çamur’dan Türk edebiyatının bu usta yazarının oyunları üzerine kaleme aldığı incelemeyle ilgili şunları söylüyor...

"Ben 1996 yılında Aksal’la ilgili bir makale hazırlamıştım. Bu iki üç aylık bir çalışma gerektiren bir yazıydı. Tabi ki bu kadar kısa bir süre Sabahattin Kudret’i incelemek için yetmedi. Daha söylenecek, incelenecek çok şey vardı. Nitekim düşündükçe bu fikir daha da netleşti ve bir makale boyutundan alıp, bir inceleme kitabı için Sabahattin Kudret’in eserlerini yeniden gözden geçirmeye karar verdim. Kitabın alt başlığına bakacak olursak ‘Sabahattin Kudret Aksal Oyunlarına Bir Okuma Denemesi.’ Bu başlık ilk önce bu kitabın öncelikle, tiyatro öğrencilerinin, tiyatro ile ilgilenen insanların ilgisini çekebilecek gibi görünüyor. Ama bana kalırsa sadece tiyatro öğrencilerinin değil, herkesin ilgilisini çekebilecek bir kitap. Sanıyorum geniş kapsamlı bir inceleme oluşu ve çok da sıkıcı olmayan, kuramsal bir terminolojiden uzak yapısı bu kitabı herkesin ilgisini çekebilecek nitelikte kılıyor. Bölümlere gelince; aslında iki bölüme ayırdım bir kitabı. Bu ayrım Sabahattin Bey’in tiyatro eserlerinin yapısından kaynaklanan bir bölümleme. İki ana dönem var bu ayrımda. Aksal’ın 1947 ve 1965 arası yazdıkları oyunlar ver bir de 1965 ve 1983 arası yazdığı iki dönem oyunları, yapı bakımından birbirinden oldukça farklı. İlk dönem son derece klasik konvansyonel bir yapı gösterirken diğer dönem oyunları daha açık, absürd bir yapı içeriyor. Benim ilgimi çeken, yani beni de heyecanlandıran, bu kitabı yazmak için heveslendiren yanı, Sabahattin Bey’in neyi yazarsa yazsın, hangi biçemde yazarsa yazsın hep aynı şeyi anlatıyor olması. Bu da köşesine sıkışmış, sıkıştırılmış, bir türlü birey olamayan, bir türlü kendi olamayan insanlar. Buradan hareketle, yapıyı da gözeterek; ben kitabı ikiye ayırdım. Biri ‘Çemberin İçindekiler’, diğeri de ‘Hiçleşme’. Çemberin içindekiler aile düzeni içinde, bu düzeni bir türlü kıramayan, bu çemberi kırmaya çalışan ve kıramayıp yine aynı çemberin içine dönmek zorunda kalan insanları anlatan oyunlarını içeriyor. Oysa ikinci bölümde yine söz konusu kişilere yakın kişiler var. Ama daha geniş bir uzamda toplum içinde ele alınmış. Bunlar artık kişiliksizleştirmenin de ötesinde bir ‘hiçleşme’ dönemi içine girmişler. Dolayısıyla bu bölümün adı Hiçleşme oldu. Ama sonuç bütün yapıtları ki; bunların içinde bir oyun daha var, pek bilinmiyor, yazılmış ama basılmamış, hiç sahneye konmamış; 1949 yılında yazdığı ‘Konak’ adlı bir oyunu. O da içinde olmak üzere tüm oyunlar aslında aynı kişileri anlatıyor. Bu bölümleme; sadece oyunların yapısına göre yapıldı.”

(Açık Radyo'da Açık Dergi programında yayınlanmıştır.)